yaptığım araştırmalar sonucunda

Ekim 15, 2006

öğrendim ki Nobel Akademisi’nin başkanı Albert Nobel, meğer Chirac’ın öz bacanağıymış. Yani karısının kardeşi. Ayrıca, adamın soyu, anne tarafından Ermeni. Buna ne buyrulur? Hatta bazı kaynaklar öz ninesinin Ruslarla beraber Osmanlı’ya karşı savaşırken öldüğü için adamın bize hınç beslediğini yazıyor. Şimdi ne diyeceksiniz bakalım. Gerçekler konuşuyor diyorum size.

birgün yarı eğitimli bir Türk…

Ekim 14, 2006

Türklerin, okumuşlarının, okumamışlarının ama en çok da yarı eğitimli olanlarının dünyanın tüm geri kalanına nal toplattıkları oldukları bir alan vardır: çok iyi polemik yaparlar. Ortalama bir Türk okumayı öğrendiği gün polemik yapmayı da öğrenir. Öğretim derecesi ilerledikçe polemik becerisi de ilerler. Toplum da bunu bekler. Sanatçıların, bilim adamlarının öncelikle ne kadar iyi polemikçi olduğuna bakılır.

Zaten Türklerden de pek dünya çapında bilim adamı, sanatçı çıkmaz. Bilim dünyasından yeri yerinden oynatan, yeni bir düşünce şekli yaratan fizikçi, filosof, matematikçi, psikolog Türk son yüzyılda dünyaya gelmemiştir. Tıpta devrim yaratan buluşları olan Türklerin değerini ancak Hürriyet bilir. Bir de insanlığa önemli katkıları olan büyük zakkum buluşu vardır. Ama kabul edelim, o bile bir üretimdir. Çünkü Türkler üretmektense polemiği severler. Örneğin Türkler futbol severler (zaten başka da bir spor sevmezler); ama onu da seyredip keyif almaktansa saatlerce boş boş konuşmayı severler. O yüzden “iyi oyuncudur, kötü oyuncudur bilemem, ama benim ona başından beri kanım ısınmadı” şeklinde görüşleri olan yorumcuları saatlerce seyrederler.

Dünyanın bayıldığı, isimleri ikonlaşmış Çek yazarlar, Avusturyalı besteciler, Yunan/İranlı yönetmenler, Hollandalı ressamlar, İtalyan sinemacılar, Fransız oyuncular, Şilili şairler, İngiliz müzik grupları, İspanyol mimarlar, İzlandalı şarkıcılar, Rus oyun yazarları vardır ama bir Türk yoktur.

– Ama bir Türk daha 2 yıl önce Cannes’da büyük ödülü aldı.

Evet, sonra da o film ne kadar seyredilmişti acaba Türkler tarafından? Vizontele’nin 50′de, GORA’nın 70′de biri miydi? Bir diğer Palmiye ödüllü Türk filmi de ülkesinden 20 yıl yasaklı kalmıştı zaten. Ve zaten Türkler yasaklardan çok hoşlanır. Kendilerine değinilen kitapları, filmleri yasaklayarak onlara olan ilgiyi artırmaya çalışırlar. İstanbul’u dünyaya tanıtan filmlerden Topkapi bile ‘Türk polisini aptal gösteriyor’ diye yıllarca yasaklanmıştır. Oysa filmde Türk polisi yaratıcı hırsızlardan daha akıllı davranıp onları hapse göndermektedir.

Lisedeyken yurtdışında biraz tanınan tüm Türklerin haklarında çok dava açılmış, tartışmalı kişiler olduğunu söylerdik, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Yılmaz Güney. Türkler listeye birini daha ekleyip böylece 4′te 4 yapmış oldular. Aslında bu listeyi güncelleyip son yıllarda yurtdışında tanınan Türkleri düşünürsek Pamuk, Tarkan ve Hakan Şükür’den ibarettir. Tarkan da dahil olmak üzere kim burnunu gösterse hemen ilk dönem atari oyunları veya gameboy’larında olduğu gibi hemen burnuna mağara çağı sopalarından indirmek gerektiğine inanır Türkler.

Türkler’de eğitimli olmak yarı eğitimli olmak demektir. Her konuda çok kesin görüşleri vardır. Bu görüşler değerli kaynaklardan, örneğin ortaöğrenim kitaplarından, yerleşik inançlardan, veya karizmatik devlet yöneticilerinden toplanmıştır. Bunlardan birine
göre soykırım kelimesi toplam olarak 666,666 kere kullanılırsa dünyanın kozmik dengesi bozulacak ve yörüngesinden çıkarak Venüs ile Merkür arasına kayacaktır. Bunu engellemenin tek yolu, soykırım kelimesini kullanmadan önce ’sözde’ büyülü kelimesini kullanmaktır. Yazarken de s…ı demek gerekir. Bunu çeşitli küfürlerle karıştıranlar küfürün en büyüğünü işlemektedir, çünkü bher türlü küfür kelimesi kullanılabilir ama soykırım kelimesinin hiçbir şartta kullanılmaması gerekmektedir.

Zaten her ülkenin geçmişi kirli olabilir ama Türklerin tüm geçmişi ak pak, sadece uzun bir kahramanlık öyküsüdür. Bir arkadaşımın dediği gibi “Bizim (Türklerin) vicdanı elvermez böyle birşey yapmaya, dinleri de izin vermez”. O yüzden Türkiye’de kimse kimsenin canını almaz, vicdanları suçtan uzak tutar onları. Türkler bireysel silahları çok severler ama onları sadece düzenli olarak gittikleri atış poligonlarında ve göz alabildiğine uzayan çimenlik alanlarda teneke kutulara ateş etmede kullanırlar. Hayvanları bile spor için vurmaktan dinleri geri tutar onları.

…..

Ülkemi çok özlüyorum. Ama böyle konularda hissettiklerim geçen gün trende yeri kaplayan çekirdek kabukları için -ağızdan çıkarılıp atılmış çekirdek kabuğundan geçilmeyen tüm sahil yollarımızdan hareketle- bunu yapan kesin Türktür dediğim anlardakine benziyor.